21 Mayıs 1901, “Principessa Maria” Gemisinde
Bu günlükte bazen ilk izlenimlerimi tahrif etmek zorunda kaldım, zira bunları şansımın yaver gitmeyeceği ya da bir espiyonaj hilesiyle bu defterin benden bir suç unsuru olarak alınabileceği bir yerde kaydettim. Fakat hâlihazırda Karadeniz’de bir Romanya gemisi üzerinde kendimi oldukça güvende ve özgür hissediyorum, tıpkı Yafa’dan ayrılırken “Dundee” adlı gemide hissettiğim gibi. Bu nedenle sonraki nesillerin menfaati için burada Sultan Abdülhamid Han hakkında söyleyeceğim müspet şeyler hakikattir.
Sultan hakkındaki izlenimim kendisinin zayıf, ürkek fakat gerçekten iyi tabiatlı bir insan olduğu yönündeydi. Kendisini kurnaz da görmedim zalim de. Lâkin derinden kederli bir mahpus gibi ve onun ismi altında açgözlü, kötü şöhretli, köhne bir entrikacı tayfası en rezil iğrençlikleri işliyor. Eğer güttüğüm Siyonist hareketi davası olmasaydı, şimdi oturur bu zavallı mahkûma hürriyetini verecek bir makale yazardım. II. Abdülhamid Han, bir ülkeyi güvensiz ve mutsuz hâle getiren en rezil çakal sürüsü için kolektif bir isim olmuş. Böyle bir madrabaz çetesinin mümkün olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Sarayın kapısında başlayıp ancak payitahtta nihayete eren bu bahşiş alma kepazeliğinden utanç duymama, işin en kötü kısmı da değil. Her şey ticarete dönmüş ve her yetkili ya da memur bir dolandırıcı. En azından her yerden benim duyduğum bu, ayrıca dönen dolaplardan gördüğüm şeyler beni artık bunun bir iftira olmadığına inandırdı.