Siyasi hayatı ve şiirleriyle Meksika’ya damgasına vuran Octavio Paz, 1990 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmasıyla birlikte eserleri birçok dile çevrilmiş ve dünyaca okunan şairler arasına girmiştir. Şairliğin yanı sıra güçlü bir deneme yazarı, ateşli bir aktivist ve diplomat olan Paz, geleneksel Meksika şiirini sürrealizm ve İspanyol etkileriyle sentezlediği şiir diliyle öne çıkar. Eserlerinin yanı sıra, Meksika sanatının ulusal kimlik inşasındaki rolü gibi zamanının entelektüel tartışmalarına katkısı ise pek bilinmez. Meksikalı devrimci liderlerden Subcomandante Marcos’un dediği gibi: “Paz, gücünü akıl yürütmeden değil, duygudan ve dilbazlıktan, kürsüden ve kitlesel mitingden alıyor.”
Daha önce Runik Hayatlar’dan Fidel Castro biyografisini okuyucularla buluşturduğumuz Nick Caistor, kaleme aldığı bu biyografiyle de Paz’ın enfes şiirine ve büyüleyici hayatına yeni bir bakış açısı getiriyor. Meksika Devrimi sırasında dünyaya gelen Paz, gençliğini Meksika’yı hem sağ hem de sol ideolojilerden kurtarmak için savaşarak geçirdi. Önce Amerika Birleşik Devletleri’ni ziyaret etti, daha sonra İspanya İç Savaşı’nda milliyetçi güçlere önderlik eden Franco’ya karşı Cumhuriyetçilere katılmak üzere İspanya’ya gitti. 1968’e gelindiğinde anavatanına dönmeden önce Hindistan’da bir diplomat olarak görev yaptı. Caistor’un bu biyografide belirttiği gibi, Paz’ın o yıllardaki kişisel yolculuğu, siyasi hayatı kadar heyecan vericiydi.
Çevresindeki dünyayla derin bir ilişki kuran Octavio Paz, tekrar tekrar okunan şiirlerini de bu derin ilişkiden damıtmıştır.
“Paz’a, diplomatlığın şiire vakfettiği zamandan alıp almadığını sordum. ‘Hayır’ dedi.‘Bu iki ülke arasında
alışveriş olmaz. Zira zaten ayrı gayrıları yoktur.’”
-John Cage