Burada anlatılan ırkçılığın dönüşümüne ilişkin tarih, tamamlanmış olmaktan ne yazık ki çok uzaktır. Özellikle popülizmin uluslararası yükselişi, bir zamanlar ırk kavramıyla işleyen düşünce biçimlerinin dönüşümünde yeni bir adıma tanıklık ediyor. Irkçılığın ne olduğunu ve nasıl ayırt edilebileceğini bildiğimizi düşünsek de, ırkçılık olgusuna dair algımızda bir belirsizlik olduğu açıktır. Irkçılığı, insan eşitsizliğinin sabit oluşu ve özü olarak görüyoruz. Dünya görüşüne olan etkisini fark etmediğimizden, onun işleyişini çok fazla tanımlamadığımızı gözden kaçırıyoruz. Ayrıca ırkçılığın, tarihe ve medeniyete en başından beri eşlik ettiğini ve sonsuza kadar yok olmayacağını düşündüğümüzden onu irdeleme gereksinimi hissetmiyoruz. Irkçılığın yalnızca bilimsel aydınlanma ile çürütülebilecek yalanlara dayandığını kabul ediyoruz. Fakat onu açıklarken sıklıkla bilime de göndermeler yapıldığını göz ardı ediyoruz. Christian Geulen’in kaleme aldığı Irkçılığın Tarihi, farklı bakış açıları sunarak bu düşüncelerden uzaklaşmayı amaçlıyor. Geulen; antik çağlardan bugüne ırkçı ideolojilerin ve uygulamaların tarihine genel bir bakış sunuyor. Daha antik dönemde ve Orta Çağ’da bile belirli gruplar, içlerinde yaşadıkları toplumlardan soyutlanmış ve dışlanmıştı. Bununla birlikte ırkçılığın tutarlı bir tarihinin yazılması, “ırk” terimin ortaya çıkışı ve 15. yüzyıl sonlarından itibaren bazı toplumlarda uygulamaya konmasının anlaşılmasıyla mümkün olabilir. Avrupa’nın bilhassa köle ticareti ve emperyalist genişlemesiyle birlikte 19. ve 20. yüzyıllardaki totaliter yönetim biçimleri bağlamında sürekli gelişen ve yeni veçheler kazanan ırkçılığın tam olarak ortadan kaldırılamayacağını bilsek de onun tarih boyunca geçirdiği dönüşümleri anlamak, ırkçılığa karşı mücadelede önemli bir yer tutuyor.