Dmitri Şostakoviç, yirminci yüzyılın en başarılı bestekârlarından biriydi; çağının zorluklarına herkesten daha iyi ayak uyduruyordu. 1936-1938 yılları arasında Rusya’yı kasıp kavuran Büyük Temizlik esnasında siyasilerce önce temizlenecekler listesine alınması düşünülmüş, daha sonra ise övülür olmuştu. Stalin Rusyası’nın çalkantılı siyasi atmosferinde ve uygulanan baskılar karşısında defalarca kez ölümün kıyısından dönecekti. Yaşlılığında kendisine pek çok ödül verilmesine ve ayrıcalık tanınmasına rağmen, bütün bir yaşamı boyunca siyasilerin nefesini ensesinde hissetmeye hep devam edecekti.
Dmitri Şostakoviç, değil sanat icra etmek, hayatta kalmanın bile pamuk ipliğine bağlı olduğu bir dönemde hâkim ideolojiyle alenen çatışmaya girmeyecek, hem canını kurtarmak hem de müziğinin devamlılığını sağlayabilmek için uyum içerisinde kalmaya özen gösterecekti.
Pauline Fairclough’un kaleme aldığı bu sürükleyici biyografi, capcanlı bir Şostakoviç portresi çiziyor. Şostakoviç’in ilk kez gün yüzüne çıkartılan mektuplarından alıntılarla ve nadir fotoğraflarıyla daha da renklenen bu çalışma, geçtiğimiz yüzyılın en sevilen klasik müzik bestecilerinden birinin yaşamına yeni bir bakış açısı getirmeyi vadediyor.
“[…] Sıkı gözetiminiz altında heba olan her şey için teşekkürler! Şimdi bana özgürlüğümü verin. İçimden gelen sesleri dinlememe müsaade edin ve beni, söylediğiniz şeyleri sorgusuz sualsiz kabul etmeye zorlamayın. Müzik, esareti kabul etmez. Bana özgürlüğümü verin!”