Avrupa’da İslâm karşıtı retoriğin uzunca bir süredir dillendirdiği bir mit bulunmaktadır: Bu mite göre, İskenderiye 642’de Müslümanlarca fethedildiği esnada şehirde bulunan ünlü İskenderiye Kütüphanesi tahrip edilmiş ve daha sonra kütüphanenin içindeki eşsiz ve kıymetli el yazması eserler şehre sıcak banyo suyu temin etme gâyesiyle yakılmıştır. Ödüllü yazar Ingmar Karlsson, Bağdat’tan Kalan Miras adlı eserinde bu ve buna benzer mitleri salt reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda İslam bilginlerinin klâsik Yunan kültür mirasını nasıl sahiplenip geliştirdiklerini ve bu mirasın Avrupa’ya nasıl intikal ettiğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Yunan eserleri 8. yüzyılın sonlarından başlayan ve 9. yüzyılın tamamına yayılan zaman dilimi boyunca Bağdat’taki ilim adamları ve mütercimler tarafından tercüme edilmiş ve şehirdeki birçok bilgin daha sonra heybelerindeki bu Yunan bilgi birikimini kendi geliştirdikleri düşüncelerle birlikte Müslüman İspanya’ya taşımışlardır. Bu bilgiler oradan da Pireneler’i aşarak Kuzey ve Orta Avrupa’ya yayılmıştır. İslam coğrafyasında uzun yıllar üst düzey diplomatlık yapan Ingmar Karlsson, tarihî olayları deneyimlerine ve derin bilgilerine dayanarak büyük bir titizlikle anlatıyor. Bağdat’tan Kalan Miras kitabını niçin kaleme aldığını şu sözlerle açıklıyor:
“Bu kitabın temel amaçlarından biri, klasik Yunan kültür mirasının nasıl korunduğunu, nasıl geliştirildiğini ve Avrupa’ya nasıl aktarıldığını okuyucuya göstermektir. Diğer bir amacı ise Berlusconi’nin de iddia ettiği gibi “Batı medeniyeti, İslâm medeniyetinden üstündür,” gibi ısrarcı mitleri çürütmek ve Avrupa ülkelerinde yayılan İslâmofobik propagandaların tarihsizliğine ışık tutmaktır.”