Arthur Koestler, 1905 yılında Budapeşte’de doğdu. İlham veren, kışkırtıcı ve hakkında dedikodular eksik olmayan, Avrupa’nın önde gelen yazarlarından ve entelektüellerinden biriydi. Zamana meydan okuyan röportajlar yapıp hatıralarını kaleme aldıysa da bugün Koestler denilince aklımıza gelen ilk şey, dünya çapında beğeni toplamış politik romanı Gün Ortasında Karanlık’tır.
Elinizde tuttuğunuz bu biyografi, gizemli, insanın ilgisini cezbeden ve bugün hâlâ üzerinde mutabakata varılamamış, okurları taraf tutmaya iten Koestler’ın hayatına ve eserlerine taze, tarafsız bir bakış getiriyor. Yazar Edward Saunders, yirminci yüzyıl Avrupa tarihinin kilit noktalarından bazılarına şahitlik etmiş Koestler’ın belgeselci kimliğini ve Musevi kimliğiyle girdiği çatışmaları resmediyor. Dahası, Koestler’ın hayatının geç dönemlerinde geliştirdiği bilim teorisinin sıkı bir özetini sunuyor; böylece okurlar olarak, Koestler’ın zihnini sık sık meşgul eden “insanlığın ve bilimin geleceği” meselesine dair doyurucu fikirler ediniyoruz.
İntihar etmesinin ardından hakkında çıkan “tecavüz” iddialarını tartışmaktan da geri durmayan yazar Edward Saunders, Koestler’ın sürdüğü yaşam, sürdüğü bu yaşama dair anlatmak istediği hikâye ve ölümünün ardından kamuoyunun nezdinde tuttuğu yeri birbirinden ayırmak suretiyle Koestler okurlarına yeni bakış açısı kazandırmayı amaçlıyor. Bu çalışma, Koestler’ı zaten tanıyan okurların yanısıra, Avrupalı bu ayrıksı yazar ve düşünür hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenleri de cezbedecek vasıfta.
Şu anda yaşayan bir yazar bundan yüz yıl sonra da hâlâ okunacaksa, o yazar kesinlikle Arthur Koestler olacaktır. Eşsiz bir yirminci yüzyıl tecrübesini kimse onun gibi dolu dolu ve yoğunlukla yaşamamış ve bütün bunların nasıl bir şey olduğunu insanlara hissettiren kitaplar yazmamıştır da ondan.
Maurice Cranston