Tüm eserlerini “ilk fikir en iyi fikirdir” anlayışı ışığında yazan Allen Ginsberg, şiirleri, arkadaşlıkları, aşkları ve eylemciliğiyle geçen yüzyıla damgasını vurmuştu. Unutulmaz yapıtları Uluma ve Kaddish, Amerikan kapitalizmini ve konformizmi şiddetle kınamanın yanı sıra Ginsberg’ün çok renkli hayatını baştan sona, tafsilatla anlatarak Beat Kuşağı’na bambaşka bir bakış sunar. Eski editörü ve araştırmacısı Steve Finbow, Ginsberg’ün ardında bıraktığı günlüklerinden fotoğraflarına, otobüs biletlerinden mektuplarına varıncaya dek, terekesinde kalan neredeyse çöpleri bile kullanarak, asla yerinde duramayan, daima yeni deneyimlerin ve tanışıklıkların peşinden koşan bu şairin doğumundan Lucien Carr ile tanışmasına, Hindistan ziyaretlerinden savaş karşıtı eylemlerine kadar her tecrübesini kılı kırk yararcasına inceliyor. Elinizdeki kitap hayatının en son ânına dek gezip dolaşmış, haklarından mahrum edilmişlerin sesi olmak için son nefesine dek çaba sarf etmiş, kendini herkesin gözlerinin önüne sererek Amerikan şiir tarihinin en sarsıcı eserlerinden bazılarını yazmış bir şairin biyografisi değil sadece. Aynı zamanda 20. yüzyıl sanat dünyasının bir incelemesi ve Jack Kerouac, William S. Burroughs, Peter Orlovksy ve Bob Dylan gibi müstesna figürlere de bir saygı duruşu. Finbow bu çalışmada çeşitli alıntılarla Ginsberg’ün şiirlerini mercek altına alırken bir yandan da herkesin arkadaşı, her tanıdığının sevgiyle andığı Allen ile toplumun gözü önündeki eylemci, şair, gezgin, deli ve akıl sır ermez Allen Ginsberg’ün arasındaki farklara değiniyor. Daima arzulayan ve dünyaya hayret eden gözlerle bakmayı bir an olsun bırakmayan Ginsberg’ün yaşamı üzerinden 20. yüzyılın siyasetini, düşünce muhitlerini, AIDS ve savaş protestolarını, kapitalizmi, dini, bilincin sınırlarını ve sanatın dünya üzerindeki etkisini de sorguluyor.
